İzmir, hem coğrafi hem de kültürel olarak Ege’nin kalbindedir. Yeşil ve mavinin cömert bir harmanını sunan kent, sayısız antik şehri ve tarihiyle ilk kurulduğu günden bu yana Batı Anadolu’nun en gözde yerleşim yeridir. Tanımaya doyamayacağınız bu kenti keşfetmek için gezsen İzmir!
İnsan ruhunu tazeleyici dokunuşlarıyla “Güzel İzmir”, sizi tablo gibi işlenmiş bir çağdaşlık ve gelenekler dünyasına çeker. İzmir, ziyaretçilerini tarih ve çağdaşlık atmosferinde hipnotize eder.
Antik zamanlarda Smyrna olarak bilinen İzmir, Anadolu Yarımadası’nın Ege Denizi’ne uzandığı bir noktada yer alır.
İzmir, 8500 yıldır sürekli yerleşim gösteren en eski şehirlerden biridir. Yeşilova ve çevresindeki Yassı Tepe Höyükleri, Ana Tanrıçanın put ve sembollerinin bulunduğu en eski Neolitik yerleşimlerdir. İzmir’in kuruluş efsanelerinden biri, şehrin efsanevi Amazon Kraliçesi Smyrna tarafından kurulduğunu belirtir. Geçmişi M.Ö. 3. bin yıla (modern Bayraklı’daki Tepekule’de) dayanan kent, antik Troia Batı Anadolu ile birlikte zamanının en gelişmiş medeniyetlerinden de biri olarak bilinmektedir.
Antik tarihçi Herodot, İzmir için “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular.” diye yazmıştır. Aristoteles, öğrencisi olan Büyük İskender’e “Görmezsen eksik kalırsın” derken, Victor Hugo da şehri ‘’Smyrna bir prensestir…’’ olarak tanımlamıştır.
Türkiye genelinde “Güzel İzmir” olarak anılan şehir; yatlar, gemiler ve vapurlarla süslenmiş büyük bir koyu çevrelemektedir. Anadolu’dan Basra Körfezi’ne uzanan antik “Kral Yolu” nun son noktası olan İzmir, turizm ve eğlencenin odak noktası olmaya devam etmektedir. Palmiye ağaçlarının gölgesindeki sokaklarda; kaldırımlar güzel, evlerin mimarisi ise zariftir. Şehrin kıyı şeridi, sahil boyunca uzanan deniz mahsulü restoranları, kafeleri, Ege Mutfağı yemekleri sunan restoranları ve diğer eğlence tesisleri ile tanınırken; iç kesimleri, sayısız antik uygarlığın hikayelerini anlatan kalıntılar ve anıtlar açısından zengindir.
Denizin ve rüzgârın sesi olan İzmir, Akdeniz iklimi sayesinde tüm yıl güneşlidir. Yazları sıcak, kışları ise ılıktır. Bergama, Çeşme, Foça, Kemalpaşa, Selçuk, Seferihisar, Karaburun, Tire ve Urla gibi ilçeleri ve tarihi mekanları ile İzmir, sadece Batı Türkiye’nin değil, Ege’nin tamamında tarih konusunda çok önemli bir rol oynamaktadır. Toplam 629 kilometrelik sahil şeridi ile İzmir, denizle iç içe bir yaşam da vaat etmektedir. İzmir’de Kordon’da yürüyerek ya da Alsancak’tan Karşıyaka’ya vapura binerek, denizin tadını çıkarabilir ya da 49 mavi bayraklı plajda masmavi suları keşfedebilirsiniz. Mavinin her tonunu bulabileceğiniz şehir, her türlü su sporunun tadını çıkarabileceğiniz plajları ile ülkenin popüler tatil merkezlerinden biridir.
Smyrna
Antik Smyrna, İzmir Bayraklı’daki höyüğün üzerinde yer almaktadır. Antik çağda batı ve güneyde denizle çevrili küçük bir yarımadadır. Yaklaşık yüz hektarlık Bayraklı Höyüğü, ova üzerine kurulmuş küçük bir tepedir. Smyrna, bu tepenin üzerindeki ovaya doğru geniş bir alan üzerinde uzanmaktadır.
Smyrna, kenti çevreleyen surları, birkaç odası olan hamamlı evleri, kutsal binası, sebili ve geometrik şehir planı ile Batı Anadolu’daki Arkaik Dönem’in ideal bir örneğidir. Batı ve güneyde denize açılan, kuzeyde dağlarla ve doğuda ovayla çevrili Smyrna, Batı Anadolu’da kazılmış bir savunma kentinin en güzel örneğidir. Smyrna’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan tapınak, Türkiye’deki Athena’nın en eski tapınağıdır.
Antik höyükleri ve yerleşim yerleri ile İzmir, modern kentin tarihi kimliğini ziyaretçilerine kolay ulaşılabilecek bir mesafede sergileyen bir açık hava müzesidir adeta…
İzmir Saat Kulesi
İzmir’in sembolü olan İzmir Saat Kulesi, Osmanlı Padişahı Sultan II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 25’inci yıldönümü kutlamaları dahilinde 1901 yılında inşa edilmiştir. 25 metre yüksekliğindeki yapı, dört katlı ve sekizgen planlıdır. Yapıda kullanılan Kuzey Afrika’ya özgü sütun başlıkları, at nalı kemerleri bulunmaktadır. Yapının cephelerinin hiç boşluk bırakılmayacak şekilde doldurulmuştur. Kuzey Afrika ve Endülüs’teki yapılarda bulunabilecek olan bir mimari anlayışa sahiptir.
Kulenin saati Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından hediye edilmiştir. Mimarlığını, Fransız asıllı İzmirli Mimar Raymond Charles Pere’nin üstlendiği Saat Kulesi’nin inşaatında kullanılan yeşil ve kırmızı mozaikler Efes’ten, esas bünyeyi oluşturan taşlar ise Sarayköy’den getirilmiştir.
Kadifekale
Antik Pagos Dağı olan Kadifekale, Büyük İskender’e atfedilen, şehrin kuruluşuyla ilgili bir başka efsaneyi daha taşımaktadır. Efsaneye göre Büyük İskender, Pagos Dağı’nda avlanırken bir çınar ağacının altında uyuyakalmıştır. Rüyasında beliren iki Nemesis (Su perisi), İskender’den uyuduğu tepenin eteklerinde yeni şehri inşa etmesini istemiştir. Uykusundan uyanan İskender, Klaros’ta Apollon’a danışır. Kâhin rüyayı tek bir cümlede yorumlar: “Kutsal Meles Çayı kenarındaki Pagos Tepesi eteklerinde yerleşecek İzmirliler, eskisinden dört kez daha mutlu olacaklardır.”
Antik Smyrna, MÖ 4. yüzyılda, Pagos Dağı’nda, deniz seviyesinden 186 metre yükseklikte yeniden kurulmuştur. Doğu ve güney duvarları tamamen yıkılan kalenin kuzey ve doğu surları ile beş kulesi ayakta kalmıştır. Kulelerin yüksekliği 25-30 metredir. Kalenin içinde Bizans döneminden kalma kemerli büyük bir sarnıç ve bir caminin kalıntıları bulunmaktadır.
Mithatpaşa Caddesi ile daha yüksek rakımda bulunan Nihat Bey Caddesi arasında bulunan Tarihi Asansör, iki asansöre ev sahipliği yapan bir asansör kulesidir. Sokaklar arasındaki 50 metrelik fark nedeniyle mahalleler arası ulaşımı kolaylaştırmak amacıyla 1907 yılında inşa edilmiştir.
Asansör kulesi 3 katlıdır. Birinci Dünya Savaşı sırasında asansörün alt katı kumarhane, orta katı fotoğraf salonu, üst katı ise sinema olarak kullanılmıştır. 105 yıldır ayakta duran asansör, günümüzde ise kafe, bar ve restoran olarak hizmet vermektedir. Eşsiz manzarasıyla turistleri kendine çeken Asansör, ziyaretçilerine benzersiz bir İzmir manzarası sunmaktadır.
Rengarenk mağazaları, kafeleri ve kitapçılarıyla Kıbrıs Şehitleri Caddesi, İzmir şehir merkezinin en işlek merkezlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Alsancak’ta bulunan (trafiğe kapalı) bir yaya caddesidir. Etnik desenli el yapımı çantalardan deri ayakkabılara, tasarım şapkalardan hediyelik eşyalara, giyimden aksesuarlara kadar pek çok ürünün bulunduğu caddenin ara sokaklarında dünyaca ünlü markaların mağazalarının yanı sıra bar ve kafeler de bulunmaktadır. Bazı yan sokaklarda kitapevleri ve kitapçılar da bulabilirsiniz. Biraz alışveriş yaptıktan sonra kafelerden birinde oturup kahvenizi yudumlarken kitabınızı okuyabilirsiniz.
Pek çok şarkıya ilham veren güzelliğiyle Kordon, İzmir’de mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Yerli halkın ve ziyaretçilerin Ege Denizi ile buluştuğu, gün batımını izlediği veya ilkbahar ve yaz aylarında çimlere uzanıp dinlendiği, şehrin simgelerinden biridir.
Bir zamanlar mermer merdivenli Levanten evleri ve İzmir’e özgü konaklarıyla ünlü olan Kordon‘da hala geçmişin izlerini bulabileceğiniz pek çok mimari eser bulunmaktadır.
Kordon’da farklı ihtiyaçlara hitap eden çok sayıda lüks restoran, bar, kafe ve pub bulunmaktadır. Cumhuriyet Meydanı yakınlarındaki faytonlar ise bu alanın simgeleridir.
Kentte yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan eserlerin sergilenmesi amacıyla 1927 yılında Aya Vukla (Gözlü) Kilisesi’nde açılan İzmir Arkeoloji Müzesi, bugün Konak’ta, Bahribaba Parkı’ndaki modern binasında, ziyaretçilerini ağırlamaktadır. Türkiye’nin ilk müzelerinden biri olan İzmir Arkeoloji Müzesi, İzmir’in 8.500 yıllık tarihinin buluntularına ev sahipliği yapmaktadır. İzmir Arkeoloji Müzesi kentte ziyaret edilmesi gereken ilk müzelerden biridir.
5.000 m2’lik bir alanı kaplayan müze, Bayraklı (Smyrna), Efes ve Bergama başta olmak üzere şehrin çeşitli yerlerinde yapılan kazılarda çıkan eser ve buluntulara ev sahipliği yapmaktadır.
İzmir Arkeoloji Müzesi‘nin büyüleyici eserlerinden biri de Efes’in kurucusu Androklos’a ait Roma dönemine tarihlenen mermer “Androklos Heykeli”dir.
İnciraltı ve İnciraltı Deniz Müzesi
İnciraltı, uzun zamandır İzmirlilerin hafta sonu gezilerinin favori mekanlarından biri olmasıyla ünlüdür. Sahildeki balık lokantaları, çiçek bahçeleri ve büyük mandalina bahçeleri ile dolu bölge, yeni düzenlemelerle birlikte büyük bir rekreasyon alanı olarak canlandırılmıştır.
Türkiye’nin sayılı deniz müzelerinden biri olan İnciraltı Deniz Müzesi, denizcilikle ilgilenen herkesin görmesi gereken yerlerden biri. Ege Fırkateyni ve Piri Reis Denizaltısını, aktif görevlerini tamamladıktan sonra müzeye dönüştürerek İnciraltı İskelesi’nde hizmet vermeye başladığı müzede, Türk denizciliğinin tarihini keşfedebilirsiniz.
İzmir Kuş Cenneti
Çiğli’de Çamaltı Tuzlası içinde 8000 hektarlık bir alana yayılan Kuş Cenneti, soyu tükenmekte olan pelikanlar, cüce karabataklar ve kara leyleklerin bulunduğu 270’in üzerinde kuş türüne ev sahipliği yapmaktadır. Kuş Cenneti aynı zamanda ülkemizin en önemli sulak alanlarından da biridir.
Çamaltı Tuzlası ve Kuş Cenneti, doğa severler ve fotoğrafçılar için biçilmiş kaftandır. Gediz Deltası’nda bulunan tuzlalar, yıllık 600 bin tona ulaşan kapasitesiyle Türkiye’nin tuz ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılamaktadır. Burası aynı zamanda Türkiye’nin en büyük deniz tuzu işletmesidir.
Yılda 50 bin kuşun ziyaret ettiği Kuş Cenneti, kuşların göç yolu üzerinde olmasının yanında bir arkeoloji alanıdır. Kuş Cenneti‘nde bir ziyaretçi merkezi, kuş gözlem kuleleri, dürbünler ve gezi bisikletleri bulunmaktadır.
Efes
Selçuk İlçesi sınırları içinde bulunan Efes Antik Kenti’nin temeli M.Ö. 6000 yılına kadar uzanmaktadır. M.Ö. 6. yüzyıla ait Artemis’e adanmış en büyük tapınak olan Artemision, şehrin en eski limanının önündeki Ayasuluk Tepesi’nin eteklerine inşa edilmiştir. Anadolu’nun eski ana tanrıça geleneğine dayanmaktadır. Daha sonra inşa edilen tapınak, antik dünyanın Yedi Harikasından biri olarak kabul edilmektedir. Efes, tarihi boyunca birçok kez yer değiştirdiği için kalıntıları da geniş bir alana yayılmıştır.
Efes ve çevresi Dünya Miras Listesi’nde; Çukuriçi Höyük, Ayasuluk Tepesi (Selçuk Kalesi, St. John Bazilikası, İsa Bey Hamamı, İsa Bey Cami, Artemision), Efes Antik Kenti ve Meryem Ana Evi şeklindeki dört bileşen halinde yer almaktadır. Tarih öncesi dönemden Helenistik, Roma, Doğu Roma, Türk Beylikleri ve Osmanlı dönemlerine kadar yaklaşık 9000 yıldır kesintisiz yerleşim alanı olan Efes, tarihin her aşamasında önemli liman kentinin yanı sıra kültür ve ticaret merkezi olmuştur.
Aziz Yahya (St. John) Bazilikası
Yuhanna İncil’ini yazan ve İsa’nın havarilerinden Aziz Yahya’nın (Yuhanna’nın) mezarı üzerine inşa edilen bazilika, Efes Antik Kenti içindeki Ayasuluk Tepesi’nde yer almaktadır.
Evangelist Aziz Yahya’nın, son yıllarını Efes çevresindeki bölgede geçirdiği ve Ayasuluk Tepesi’nin güney yamacına gömüldüğüne inanılmaktadır. Aziz Yahya’nın ölümünden üç yüz yıl sonra 4. yüzyılda, mezarın üzerine küçük bir şapel inşa edilmiştir. Aziz Yahya Kilisesi, İmparator Justinianus döneminde (MS 527-565) ise mucizevi bir bazilikaya dönüştürülmüştür.
Yahya veya Havari Yahya, Dördüncü İncil ve Vahiy kitaplarının yazarıdır. Hristiyanlığın yayılmasının ardından Efes halkı 7. yüzyıldan sonra Ayasuluk’a geri dönmüş, Aziz Yahya Bazilikası ise Efes’teki eski piskoposluk kilisesinin yerini almıştır.